Kişisel araştırmalarımız neticesinde Doğanşehir’de etkisiz kalan tarım ilaçlarına bir çözüm seçeneği sunuyoruz. Herkesin bu dertten mustarip olduğu aşikârdır. Birçok çiftçi sürekli tarımsal ilaçlama yapmış olsa da çoğu zaman yapılan bu ilaçlamanın etkisiz olduğunu ve tarımsal zararlıların etkisinin kırılmadığı ifade etmektedirler. Bu kısır döngü hâlâ devam etmekte ve tarım ürünlerinin kalitesinde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu öylesine bir döngü ki ilaçlamanın amacına ulaşmaması çiftçinin ürünündeki kaliteyi düşürmekte ve kalitesi düşen ürünün pazarlanmasında da problem yaşanmaktadır. 

***

Geçen yıl elma bahçemde her yedi günde bir ilaçlama yapmama rağmen hasat ettiğim meyvenin yaklaşık % 40’ı kurtlandı. Yine kişisel gözlemim odur ki tütün zararlıları bir türlü tütünü terk etmedi, kayısı bahçelerimizde ise monilya hastalığı aldı başını yürüdü ve birçok yetişkin kayısı ağacı kurumaya veya verimsizleşmeye yüz tuttu. Genel olarak, “İlaçların sahte (yan sanayii veya merdiven altı üretim) olduğunu, ilaçların etkisiz olduğunu veya yumurtlama dönemini kaçırdığımız” gibi kimi yargıları taşısak da aslında durum hiç de düşündüğümüz gibi değil, bütün samimiyetim ile ifade ediyorum ki “Doğanşehir’de kaçak veya merdiven altı ilaç satılmadığını ve bu konuda ekmek parasını kazanan esnaflarımızın dürüst ve güvenilir olduğunu” söyleyebilirim. Ayrıca son dönemlere AB standartları gereği ilaçlar içerisindeki bazı etken maddelerin yasaklanması, oranlarının azaltılması ve doğru kullanılmadıkları takdirde de bir işe yaramadıklarını da belirtmen gerekiyor.

***

“İlacı doğru kullanmaktan ne kast ettiği mi?”  muhtemelen bu yazıyı okuyan herkes kendisine sormuş ve şu cevapları vermiştir: “Akşam serinlikte ilaç atıyorum, ilaç pompasını ya da tankerini iyice temizliyorum. İlacı zararlının veya bitki gövdesinin üzerine iyice sıkıyorum, ilacı iyice karıştırıyorum. İlacı tek atmaya ve genellikle başka bir kimyasal ile karıştırarak atmamaya özen gösteriyorum…” Aslında bu söylenenlerin hepsi yapılması gerekenler eylemler olsa da esas soruyu ve problemi çözmemizi engelliyor.  “Her şeyi doğru yapıyorsam etkili kimyasal mücadeleyi neden başaramıyorum” diyebilirsiniz. İşte burada esas problemin kaynağı ortaya çıkıyor. Üniversite de aldığım Su Kaynakları dersinde birçok su kaynağının kimyasal olarak farklı özellikler taşıdığını görmüştüm ve buna dönükte saha araştırmaları yapmıştık.  Yine Türkiye Jeomorfolojisi dersindeki araştırmalarımdan elde ettiğim bilgide Doğanşehir’in zengin bir kalker tabakasının içerisinde yer aldığıdır.  

***

Acaba bu kalkerli yapı; “Doğanşehir’in sularının kimyasal özelliklerini ne kadar etkiliyor?” ya da hepinizin merak ettiği şeyi söyleyeyim “Sularımızın kimyasal özelliği tarımsal ilaçlamalarımızı etkiliyor mu?” İşte bu soruların cevabı da maalesef ki evettir. Bizim sularımızın büyük bir kısmı kimyasal ilaç kullanımına uygun değil, özellikle de Fungusiet ilaçlarında kesinlikle kullanılmayacak kadar kötü ph. değerlerine sahipler. Etkili bir ilaçlama için suyumuzun ph değerinin ortalamasının 6 olması gerekiyor, ancak yöremizdeki suların ph. değerleri 7’nin çok üstünde. Bu değerlerin ne anlama geldiğini şöyle izah edeyim: Farz edelim ki elma iç kurdu ilacı hazırlıyorsunuz ve deponuzu derinden (yer altından) gelen bir sondaj veya kaynak suyu ile dolduruyorsunuz, eğer suyun ph. değeri 8 dolaylarındaysa ilacınızı suya ekledikten yaklaşık 20 dakika sonra ilacınızın etkisi yok oluyor.  Eğer aynı ilacı 6 ph. değerindeki bir su ile karıştırırsanız ilacımızın etki süresi yaklaşık 20 saati buluyor ve ilaç bir günlük zamana yakın bile etkisini yitirmiyor.  Yaptığım ölçümlere göre Doğanşehir’deki suların ph. değerleri şu şekilde ölçülebilmektedir: Söğüt-Elmalı çevresindeki sondaj kuyularında 7.5,  Savaklı-Sürgü de ise 7.7 dolaylarında, Polat’da da aynı şekil de 7’nin üstünde, Erkenek’de 7.3 ama bazı kaynaklarda ise 8 ve üstü ph. değerlerini de gördüm.  Tüm bu sunulan değerlerde gösteriyor ki bizim ilaçlamalarımızdaki en büyük sorun ph. değeri yüksek su kullanmamızdır. Doğanşehirli çiftçilerinin ortak sorunu bu şekilde ifade ettik, peki bu ortak sorunun bir çözüm yolu yok mu?  Elbette ki var ve altından kalkamayacağımız kadar da zor bir çözüm yolu değil. Bu sorunun giderilebilmesi için en iyi çözüm yolu, dinlendirilmiş gölet suyunun kullanılmasıdır. Peki, gölet veya havuz imkânı olmayan çiftçilerimiz neler yapabilirler? Bu imkânı olmayan çiftçilerimizin önünde iki seçenek var, bu seçeneklerden biri ya ph. düşürücü kimyasallar kullanılmasıdır. Bu ph. düşürücü kimyasallar özellikle Antalya ve Isparta gibi yörelerde çok yaygın kullanılmakta ve zirai ilaç bayilerinden kolaylıkla temin edilebilmektedir. Şüphesiz ki bu işin meşakkatli bir çözümü.  Çözümdeki ikinci seçeneğimiz daha kolay ve ulaşılabilir bir seçenektir. O da limon tuzu kullanımı…  Örneğin 1 tonluk suya  250 gr limon tuzu kattığınızda ph. değeri yüksek suların değerlerini düşürebiliyor ve zirai ilaçlarınızın etkisini arttırabiliyorsunuz.  Ama burada çok önemli bir husus var ki kullandığımız su kaynaklarının ph. değerlerini doğru olarak bilmek ve ölçümde çıkan sonuçlara göre hareket etmek gerekiyor. Bu nedenle tüm çiftçilerimiz kendi sularının ph. değerlerini ölçtürmesi gerekmektedir. Yukarıda ifade ettiğim kullanım ve değerlerde suların ph. değerine göre değişkenlik gösterebilir.  En iyi ilaçlama suyunun ph. değerleri 5 ile 6 arasında olmalıdır. Limon tuzu hemen hemen bütün Fungusitlerin etkilerini bozmuyor ama yine de ilaç alırken ziraatçilerimize danışırsak daha iyi olur, tüm emekçi ve çiftçi kardeşlerimi selamlıyor, bol ve bereketli kazançlar diliyorum.

Saygı ve sevgilerimle…